Sayfalar

27 Şubat 2010 Cumartesi

Amblemi ay yildiz olan irlanda takimi


Başkent Dublin'in kuzeyindeki 32.000 nüfuslu Drogheda kentinin 1919'da kurulan takımı Drogheda United, liglerin bitmesine 5 hafta kala en yakın takipçisinin 8 puan önünde, tarihindeki ilk İrlanda Premier Lig şampiyonluğuna çok yaklaştı. Kentin ve kulübün sembolünün ay-yıldız olması sadece bir rastlantıdan ibaret değil. 1845 yılında özellikle yaygın olarak yetiştirilen patates tarlalarında baş gösteren bir virüs kısa zamanda bölgeyi kıtlığa sürükler. "Patates kıtlığı" olarak bilinen bu olay 1847 yılına dek sürer ve İrlanda halkının yaşadığı trajik olaylardan biri olarak tarihteki yerini alır. Açlık ve beraberindeki salgın hastalıklar sebebiyle 1 milyona yakın İrlandalı ölür. Bir o kadarı da çaresizlikten ülkeyi terk eder. Bugün Amerika ve Avustralya'daki İrlandalıların önemli bir kısmını o dönemde göç edenler oluşturur.

Dönemin Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid, İrlanda'ya 10.000 sterlin yardım taahhüdünde bulunur. Ancak İngiltere kraliçesi Victoria, bizzat kendi topraklarındaki bu felakete sadece 2.000 sterlin yardımda bulunduğu için İstanbul'daki İngiliz elçisi aracılığı ile rakamın düşürülmesi talebinde bulunur. Bunun üzerine padişahın yardımı 1.000 sterline düşürülmekle birlikte 3 gemi, tahıl yüklü halde yola çıkarılır. Ne gariptir ki gemilerin boşaltılmasına İngiliz yetkililer izin vermez. Yani İngiliz hükümeti kendi hükümranlıkları altındaki topraklarda yaşayan halkın kırılmasına göz yumar. Yardım ekibi yılmamıştır, çareyi gemileri gizlice kuzeydeki Drogheda limanına boşaltmakta bulurlar. İşte o günden beri kent halkının gönlünde Osmanlı ve Türkler ayrıcalıklı yere sahiptir. 2006 Mayıs'ında şimdilerde otel olarak kullanılan eski belediye binasına törenle bir şükran plaketi asılır. Bölgedeki yaygın kanaat; ay ve yıldızın hem kentin hem de kulübün logosu olarak kullanılmasına, bu olayın kaynaklık ettiği şeklindedir. Ecdadımızın iç çalkantılarla boğuştuğu o günlerde bile yardımına koştuğu kentin, Drogheda'nın futbol takımının şimdilerde tatlı bir rüyası var; şampiyonluk!

12 takımın mücadele ettiği İrlanda Eircom Premier liginde bitime 5 hafta kala 59 puanla lider "Drogs"lar. En yakın rakipleri Cork City'nin puanı 51. Geçmişte inişili çıkışlı bir grafik sergileyen Drogheda United, son 4 yıldır yakaladığı istikrarlı çıkışını bu yıl tarihinde ilk kez şampiyon olarak sürdürme çabasında. 2006 ve 2007'de Setanta kupasını alan (Kuzey İrlanda ve İrlanda'nın diğer liginden ilk 4 sırayı paylaşan takımların katıldığı para ödüllü turnuva) Drogsların Premier Lig geçmişlerindeki en iyi dereceleri 82'deki lig ikinciliği.

İrlanda'nın Trabzonspor'u!

Maçlarını 5.000 kişilik United Park Stadı'nda oynayan takımın menajerliğini Doolin Paul yapıyor. Orta saha oyuncusu Finli Sami Ristila ve forvet Zayed Eamon en önemli oyuncuları. Drogheda United'ın Türk futbolseverlerle olan bir diğer bağı ise bordo mavi renkleri paylaştıkları takım Trazonspor. Her iki kulübün taraftar sitelerinde birbirlerini destekler nitelikteki mesajları görmek mümkün. Özellikle bu günlerde Trabzonsporlu taraftarların kullandığı bordomavi.net adlı sitede Drogheda United'a destek mesajları gönderiliyor. Hatta Teknik Direktör Ziya Doğan ve kulüp yönetimi ile ilgili sıkıntılarını İrlandalı bordo-mavililerle paylaşanlar bile var. Hemen her maçtan sonra maçın nasıl geçtiği iletiliyor diğer tarafa. Elbette ki diğer taraftan da buraya. Her iki tarafın en büyük hayali bir arada takımlarının maçlarını seyretmek. Geçen sene gerçekleşemeyen bu hayalin bu yıl "seyircili" oynanabilecek bir Trabzonspor derbisinde gerçekleşmesi bekleniyor. Türk halkı cumartesi günü ay-yıldızlı millilerimizin oynayacağı maçı merakla beklerken 1847'den beri dostumuz olan İrlanda'daki ay-yıldızlılarda cuma akşamı lig üçüncüsüyle oynayacakları maça hazırlanıyorlar sabırsızlıkla.

12 kulüp Ay-Yıldız kullanıyor

İrlandalılar Osmanlı Devleti'ne olan şükran borcunu bayrağımızdaki Ay-Yıldız'ı kullanarak ödeye dursunlar; Türkiye liglerinde ter döken 12 takımımız logolarında bayrağımızı kullanmaya devam ediyor. Logosunda Türk bayrağını en belirgin şekilde kullanan Beşiktaş, bunu bir gurur vesilesi olarak her ortamda dile getiriyor. Siyah-Beyazlı kulüp resmî olarak Türk bayrağını kullanma iznini, 16 Mayıs 1952 yılında Türk Milli Takımı'nı temsilen Yunanistan'a karşı mücadele etmesinden sonra alıyor. Karşıyaka Kulübü de Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği yararlıklardan dolayı Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1926 yılında ödüllendiriliyor. Savaş sonrası İzmirli gençler futbol takımını yeniden kurarken Atatürk Kırmızı-Yeşil amblemin yanına Ay-Yıldız'ın eklenmesini istiyor.

Beşiktaş ve Karşıyaka gibi resmî makamlarca Ay Yıldız'a layık görülen bir diğer kulübümüz de Kasımpaşa'dır. Kasımpaşa futbol dışında boks ve güreş dallarında faaliyet gösteriyordu. Özellikle güreş alanında büyük başarılar elde ederken ülkemizin ismini de dünyaya duyuruyordu. Gazanfer Bilge, Mehmet Oktav ve Ahmet Kireççi (Mersinli Ahmet) gibi büyük güreşçiler uluslararası turnuvalarda şampiyonluklar kazandırarak Kasımpaşa'yı büyütüyorlardı. Türkiye'nin tanıtımına katkıda bulunduğu gerekçesiyle armasında Ay-Yıldız kullanmasına izin verildi.

Bu üç takımız dışında Beylerbeyi, Burdurspor, Bursaspor, Çankırı Belediyespor, Ceyhanspor, Cizrespor, Elazığspor ve Eyüpspor da amblemlerinde Türk bayrağını kullanıyor. Türk Bayrağını Koruma Yasası amblemin her yerde kullanılmasına izin vermiyor. Yasaya göre manevi değeri zedeleyecek herhangi bir şekilde kullanılamayacağı gibi elbise veya üniforma şeklinde giyilemiyor. Ayrıca hiçbir siyasî parti, teşekkül, dernek, vakıf ve tüzükte belirlenecek kamu kurum ve kuruluşları dışında kalan kurum ve kuruluşun amblem, flama, sembol ve benzerlerinin ön veya arka yüzünde esas veya fon teşkil edecek şekilde yer alamıyor...

26 Şubat 2010 Cuma

Güiza muamması

Atmıyor, atamıyor ne yaparsa yapsın olmuyor. Bir yandan 90'lı yılların yıldızları gibi kaprisler yapmayı da ihmal etmiyor. Geçen sezon 15.hafta sonunda 5 gol bu sezon 15.hafta sonunda 6 gol Güiza'nın Fenerbahçe'de bu sezon patlama yaptığının resmi midir bu istatistik ilginçtir gariptir. Fenerbahçe'nin ilk ispanyol denemesi kabul edilmeli ki fiyasko çıkmıştır. Altını çizmek için ilk yılına gidelim. Aragones ile birlikte gelince Torres etkisi yapacak fikri oluşturdu medyada.Ara sıra onun ne kadar mükemmel bir hoca olduğunu ancak kimsenin anlamadığından dem vurup sahada yer aldı. Saha içinde ise yaptıklarından çok yapamadıkları gündeme geldi.Öyle ki taraftar ''ok atma gol at'' diye pankart açtı kendi oyuncusuna. Az attı öz attı denecek kadar bile gol atmadı. Attığı gollerin az olmasına rağmen büyük maçlarda attığı gollerin üst düzey olması muamma, hem de üst düzey muamma. Güiza tek forvetli sistemde, Aragones'in müthiş hamlesi ile Alex'in ön libero oynamaya başlaması sayesinde tam anlamıyla yalnız kaldı. Hani Alex'e bişey diyecek olsa maç içinde 3-4 kez yan yana ya gelirler ya gelmezlerdi. Bu durum ilk başlarda her topa pres yapıp tribünleri Güiza diye inleten Güiza'yı zamanla yordu ve öyle bir hal aldı ki performansı açıklanacak cümle yok. Güiza kafa topu alamadı.Defansların arkasında bekleyip onlarla birlikte onların gölgesi gibi sıçradı bu toplara. Top kontrolü yapamadı. Hani Alex'in gözü kapalı kontrol ettiği bir topu iki ayağıyla kontrol edemediği de görüldü. Uzaktan şut atma cesareti gösteremedi. Ceza sahasında gol atmak hariç herşeyi yaptı. Israrla kalecilerin göğüs kafesine şut çekme adeti getirdi kendisine. 5-2'lik hezimetle sonuçlanan Arsenal maçında son vuruşları lanse edildiği gibi iyi olsa hadi abartalım orada bu haliyle Tanju yakalasa o pozisyonları o maçın 5-5 bitip tüm dünyayı şaşırtması seçenekler arasında. Defalarca karşı karşıya kalıp topu kalecinin göğüs kafesine vurması La Liga gol kralı olurken ve Beşiktaş'a attığı aşırtma gollerle ters düştü. Bu sırada bol bol konuştu. Bol bol skandal çıkardı. Semih ile oynarsam daha iyi dedi. Kezman gitti. İki forvet oynarsak iyi dedi Alex gidiyordu. Zaten olay olan sevgilisi terk etti, gece kulüplerinden çıkmadı. Bu sezonda Güiza için geçen yıldan farksız.


Aslında Fenerbahçe'nin kaderi medyada çıkan bir haberle değişti belki de.Teknik direktörlüğe Daum'u getirmek isteyen Fenerbahçe'de tek sorun Güiza isimli haberde, Daum'un Güiza'yı istemediği, planlarında başka bir golcü olduğu konuşuluyordu ancak Fenerbahçe yönetiminin yüksek bonservisi nedeniyle Güiza'yı Daum'a kabul ettirdiği senaryolar arasındaydı. Bu haberin doğruluk payı var mı o da Güiza gibi muamma ancak son derece mantıklı olduğu aşikar. Daum geldikten sonra ilk işi Güiza'yı pohpohlamak oldu. Onu dünyanın en iyi golcüleri arasında göstermeye kadar gitti bu yöntemi.Fakat Güiza beklenen cevabı veremedi ve yine geçen yıla benzer bir tablo çizdi tek farkla, bu yıl sık sık gitmek istediğini belirtti ispanyol medyasına sonra da 3 maymunu oynayıp yalanlamasıydı geçen yıldan tek farkı.

Güiza Alex'li sisteme de tek forvetli sisteme de uygun oyuncu tipi değil kağıt üstünde en iyi özelliği olan bitiriciliğini kullanamaması da bu sebeple.Güiza yardımcı santrafor tipi. Çok iyi koşular yapıyor. Attığı gollerden çok asistleri dikkat çekiyor. Gol atmak için görevli santrafora yardım etmek Güiza'nın etiketi.Maç içinde baktığınızda birşeyi hiçbirzaman yanlış yapmıyor o da doğru yere koşular yapmak. Ancak Güiza ne duvar olabilir, ne topu ayağında tutabilir, ne adam geçebilir çünkü O santrafor değil forvet yani. Fenerbahçe'nin ihtiyacı olan ise santrafor yani ST. Güiza çift forvet onandığında bu kimliği ile santrafora çok gol attırır ancak Lugano'dan az gol atması sizin için sorun olmamalı.

Muamma dedik kötü başladık iyi bitirdik birde 3.boyutu var işin. Küçük takımın büyük oyuncusuydu Güiza ispanyada. Gol kralı olmasa orada kalacaktı. Getafe'li Uche'den yoktu farkı.Raul Tamudo'nun yarısı kadar olan golcülüğü de uçup gitti. Baskı altında kaldı. Fenerbahçeliler şunu düşünüyor. 14 milyon euroluk bir adam gol atamayabilir,boş kaleye kaçırır,kafa topu alamaz herşey olabilir ancak top kontrolünü nasıl yapamaz. İşte bunun uyumla,sorunla,sistemle hiçbir bağlantısı yok. Bu Güiza'nın en fiyakalı muamması. Görünen köy kılavuz istemez demiş ya atalarımız yine de Fenerbahçe yönetimine bir hediye verme şansım olsaydı. Atasözleri kitabı armağan ederdim ve birde not eklerdim.Sayfa 14'e dikkatli bakın diye.Evdeki hesap çarşıya uymadı.

FUTBOL OYUN KURALLARI

FUTBOL OYUN KURALLARI
OYUN ALANI
Boyutlar : Oyun Alanı dikdörtgen şeklinde olmalıdır. Taç çizgilerinin uzunluğu kale çizgilerinin uzunluğundan fazla olmalıdır.
Uzunluk: en az 90 m. (100 yarda) - en çok 120 m. (130 yarda)
Genişlik : en az 45 m. (50 yarda) - en çok 90 m. (100 yarda)
ULUSLARARASI MAÇLAR
Uzunluk : en az 100 m. (110 yarda) - en çok 110 m. (120 yarda)
Genişlik : en az 64 m. (70 yarda) - en çok 75 m. (80 yarda)
OYUN ALANININ IŞARETLENMESI
Oyun alanı çizgilerle belirlenir. Bu çizgiler sınırladıkları alana dahildir. Uzun olan iki kenar çizgilerine taç, daha kısa olan diğer iki kenar çizgilerine kale çizgisi denir. Bütün çizgiler en çok 12 cm. (5inç) genişliğinde olmalıdır.
Oyun alanı bir orta çizgi ile ikiye ayrılır. Başlama noktası bu çizginin tam ortasına işaretlenir. Bu nokta merkez olarak 9.15 m. (10 yarda) yarıçaplı bir daire çizilir.
Kaleler
Kaleler, her bir kale çizgisinin ortasına yerleştirilmelidir. Bunları bayrak direklerinden eşit uzaklıkta yukarı doğru dik iki direkle bunları birleştirilen yatay bir üst direkten olutur.
İki direk arasındaki mesafe içten 7.32 m. (8yarda), üst direğin alt kenarının yerden yüksekliği 2.44 m. (8 feet)'dir.
Her iki direk ile üst direk aynı kalınlıkta ve en çok 12 santimetre (5 inç) olmalıdır. Kale çizgileri de kale direkleri ile aynı genişlikte olurlar. Kalelere kale ağları, direklere üst direğe ve yere iyice tutturulmak ve kaleciye hareket serbestisi vermek şartı ile takılabilir.
Kale direkleri ve üst direk beyaz renkte olmalıdır.
Kale Alanı
Kale alanları, oyun alanının her iki ucunda aşağıda ifade edildiği gibi belirlenir:
Kale direklerinin iç kenarlarından 5.5 m. (6 yarda) uzaklıkta kale çizgisine dik iki çizgi çizilir. Bu çizgiler, saha içine doğru 5.5 m. dik (6 yarda) uzatılır ve kale çizgisine paralel bir çizgi ile birleştirilir. Bu çizgiler ve kale çizgisi ile sınırlı bu alan kale alanıdır.
Ceza Alanı
Ceza alanı oyun alanının her iki ucunda aşağıda ifade edildiği gibi belirlenir.
Kale direklerinin iç kenarlarından 16.5 m. (18 yarda) uzaklıkta kale çizgisine dik iki çizgi çizilir. Bu çizgiler, saha içine doğru 16.5 m. (18 yarda) dik uzatılır ve kale çizgisine paralel bir çizgi ile birleştirilir. Bu çizgiler ve kale çizgisi ile sınırlı bu alan ceza alanıdır.
Her bir ceza alanı içinde kale direklerinden eşit uzaklıkta ve kale çizgisine 11 m. (12 yarda) mesafede bir penaltı noktası işaretlenir. Ceza alanı dışına merkezi penaltı noktası olan 9.16 m. (10 yarda) yarıçaplı bir daire yayı çizilir.
Bayrak Direkleri
Her köşeye, en az 1.5 m. (5 ayak) yüksekliğinde, ucu sivri olmayan ve bayrak takılan bir direk dikilir. Bayrak direkleri ayrıca, orta saha çizgisi hizasında, taç çizgisinin en az 1 m. (1 yarda) dışına dikilebilir.
Köte Yayı
Her bir köşe Bayrak direğinden itibaren oyun alanı içine 1 m. (1 Yarda) yarıçaplı çeyrek daire yayı çizilir.
Güvenlik
Kaleler yere sağlam bir şekilde sabitleştirilmelidir. Portatif kaleler, bu şartlara uyduğu takdirde kullanılabilir.

türkiyede futbol...

Türkiye'de futbol 1890'larda İzmir'e yerleşmiş olan İngilizlerce oynanmaya başladı. İngilizlerden sonra futbol takımları kuran Rum ve Ermeni gençler bu sporu İstanbul'a taşıdılar. Türkiye'deki ilk lig karşılaşmalarına 1904'te İstanbul'da gene İngilizler öncülük ettiler. O dönmede futbola iyi gözle bakılmadığı ve II. Abdülhamid yönetimi kalabalıkların oluşmasını istemediği için ilk Türk futbol takımı ancak 1901'de Kadıköy'de kurulabildi. Bu baskılardan dolayı da takıma İngilizce "Black Stockings" (Siyah Çoraplar) adı verildi. Ne var ki ilk maçın sonunda Black Stockings'in Türk takımı olduğu anlaşılınca oyuncularının bir bölümü tutuklandı. Daha sonra 1905'te Galatasaray Spor Kulübü, 1907'de Fenerbahçe Spor Kulübü, 1908'de Vefa ile Beykoz ve 1909'da Beşiktaş Jimnastik Kulübü (Beşiktaş Jimnastik klübü 1903'te kurulmuş olmasına rağmen futbol şubesi 1909'da açılmıştır) gibi spor kulüpleri kuruldu.
İstanbul Ligi şampiyonluğunu 1909'da ilk kez bir Türk takımı olarak Galatasaray kazandı. Böylece yabancıların kurduğu takımların üstünlüğü son buldu. Bu tarihlerde İstanbul ve İzmir'de yeni Türk takımları kuruldu. İzmir’de 1912'de kurulan Karşıyaka'yı 1914'te Altay izledi. Türk Futbol Federasyonu'nun kurulması I. Dünya Savaşı nedeniyle gecikti ve ancak 1923'te kurulabildi. Türkiye ilk ulusal maçında Romanya ile 2-2 berabere kaldı.
İlk lig maçları 1923'te İstanbul, Ankara ve İzmir'in amatör takımları arasında yapıldı. 1951'de profesyonelliğin kabul edilmesiyle bu üç ildeki karşılaşmalar profesyonel lig maçlarına dönüştü. Profesyonel Türkiye ligi 1959'da Milli Lig adını aldı ve ilk Milli Lig'in ilk şampiyonluğunu Fenerbahçe kazandı. Bu gelişmeler ülkenin hemen her kentinde ve büyük ilçesinde bir profesyonel futbol takımının doğmasına yol açtı. 1962'de İkinci Lig, 1966'da Üçüncü Lig kuruldu ve Milli Lig, Birinci Lig ve daha sonra Süper Lig olarak anılmaya başlandı.
Türk milli takımı Dünya Kupası final grubuna katılma hakkını ilk kez 1949'da kazandı. Ama parasal olanaksızlıklar nedeniyle 1950'de Rio de Janeiro'ya gidemediği için elendi. 1953'te İsviçre ve İspanya'yı eleyerek 1954 Dünya Kupası finallerine katılma hakkını yeniden kazandı. Ama Almanya Federal Cumhuriyeti'ne yenildi. Türkiye'nin 1956'da, o yılların güçlü takımı sayılan Macaristan’ı 3-1 yenmesi dikkat çekiciydi. Türk futbolu son dönemlerde önemli gelişme gösterdi. Türk milli takımı ilk kez 1996’da Avrupa Şampiyonası finallerine katıldı. 2000’de Avrupa Şampiyonası’nda çeyrek finale yükseldi. 2002’de Japonya ve Güney Kore’de düzenlenen Dünya Kupası’nda Türkiye üçüncü oldu. Takımlar düzeyinde ize Galatasaray futbol takımı 1999-2000 sezonunda UEFA Kupası’nı, Ağustos 2000’de de Süper Kupa’yı aldı.

futbol nedir...

On birer kişiden oluşan iki takım arasında oynanan ve oyuncuların küre biçiminde şişirilmiş özel bir topu el ve kollarını kullanmadan rakip kaleye sokmasına dayanan spor dalıdır.

İlk zamanlardan bu yana, küre şeklinde yuvarlanan cisimler bir oyun ve spor aracı olarak insanoğlunun dikkatini çekmiştir. Futbol oyununun ilk defa nerede ve ne zaman oynandığı bilinmemektedir; fakat tarihi araştrmalara göre ayakla oynanan top oyunlarının Sümerler’e kadar ulaştığı bilinmektedir.

Mısır’da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7.5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar 2500 yıl önceden günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da “Odiesa”da top oyunlarından bahseder.

M.Ö 2500 yıllarında da Çin’de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak talim yapıldığı bilinmektedir

Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıklari kaynaklarda yer alıyor. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut’un da bulundugu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı “Tepük” isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbolununkilere oldukça benzer. Elle oynamak yasaktır, faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz.

Günümüz modern futbolunun temeli ise Romalı askerler arasında oynanan “harpastum” adlı oyundur. Futbolun Avrupa’daki tarihi ise büyük bir tartışma konusudur. Fransızlar, İngilizler ve İtalyanlar futbolun ilk defa kendi ülkelerinden diğer ülkelere yayıldığını iddia etmektedirler. Lakin futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy göstermiş olsada bugünkü haline en yakin şeklini 17. yüzyılda İngiltere’de almıştır.

Daha sonraki gelişimi ise şöyle gösterilebilir:

1841 - Futbol topunun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü

1848 - “Cambridge kuralları” adı altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge’de ögrenciler arasında ilk futbol maçının oynanması

1855 - Bir İngiliz takımının ilk kez yurt dışına çıkarak futbol oynaması ve böylece Almanya’da futbolun temelini atması

1857 - İngiltere’de ilk futbol kulübü Sheffield Club’in kurulması

1863 - İngiltere Futbol Federasyonu’nun ve böylece modern futbolun doğuşu

1870 - Portekiz’de oturan İngilizlerin burada futbolu yaymaya başlamaları

1871 - “Kral Kupası” veya “İngiltere Federasyon Kupası' nın başlaması

1872 - “İngiltere-Iskoçya” : ilk milli maç

1875 - Kalelere üst direk konulması ve topa kafayla vurulmasına izin verilmesi

1876 - Korner kuralının kabulü

1879 - Glasgow’dan Darwen’e para teklifiyle futbolcu getirilerek profesyonellik yolunun açılması

1882 - Futbol kurallarında değişiklik yapmaya yetkili “International Board”un kurulması

1885 - Profesyonelliğin İngiltere’de resmen kabulü

1886 - Ofsayt kuralının kabulü

1889 - Danimarka ve Hollanda’da futbol federasyonlarının kurulması

1890 - Futbol maçlarında tam yetkinin hakemlere verilmesi

1891 - Penaltının kabulü

1893 - Amerika’da ilk futbol federasyonunun Arjantin’de kurulması

1895 - İngiltere’de bayanların ilk futbol maçını oynaması

1899 - Sürenin 90 dakika, ölçülerin 118.4 x 91.4 olarak belirlenmesi

1901 - Sheffield United - Tottenham Hotspur federasyon kupası finalini 110.802 kişinin izlemesi

1902 - İngiltere dışında oynanan ilk milli maçta Avusturya’nın Macaristan’ı 5-0 yenişi

1903 - Averajın kabulü

1904 - Belçika, Fransa, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre’nin FIFA’yı kurması

1906 - Kıtalar arasi ilk milli maçta Güney Afrika’nın Brezilya’yı Brezilya’da 5-0 yenişi

1907 - Kendi sahasında bulunan bir futbolcunun ofsayt sayılmamasının kabulü

1908 - Londra Olimpiyat Oyunları’nda futbolun ilk kez olimpiyat oyunlarında yer alması

24 Şubat 2010 Çarşamba

Futbol aşktır...

Futbol aşktır, bazen ve çoğu zaman en sevdiğimizin önüne geçen bir aşk. Tuttuğumuz takım için sevgilimizle olan randevumuzu ektiğimiz, okulu kırıp maça gittiğimiz, otobüslerde stadyuma gitmek için elli kişiyle akraba olduğumuz, tribünlerde aynı sevdayı binlerce insanla paylaştığımız bizi en çok üzen ama aynı zamanda en çok sevindiren tutkudur futbol...